Yeşil Miras

Obradovic’in ayrılışından bu yana Yunan devi eski yerine hiç geri dönemedi. Saha kenarına kim gelirse gelsin bu mirasın yarattığı baskı ve beklentinin altında kaldı. Peki Ergin Ataman, önümüzdeki sezon bu baskıyı kırabilir mi? Bu sorunun cevabını bulmadan önce, Atina sokaklarında özlenen Panathinaikos’u ve Zeljko Obradovic’in Atina’daki son yıllarını anlatmak istiyorum.

Zirvede Kalma Savaşı

İlk evim Atina Hilton oteliydi, sonra bana Tel Aviv’den de birçok arkadaşımın ziyaretime geldiği Ekali’de yeni bir ev verdiler. Manos (Papadopoulos), nasıl bir arabaya binmek istediğimi sordu. “Mercedes SL” dedim, altıma da araba çektiler. Para akıyordu. -Sarunas Jasikevicius

Panathinaikos 2007’deki üçlemesinin ardından Šiškauskas, CSKA’nın yolunu tutmuştu ancak yerini doldurmak pek de zor olmamıştı. NBA’den dönen Spanoulis-Jasikevicius ikilisi Pana’nın kısa rotasyonunun iki yeni üyesiydi. Spanoulis, NBA’e Panathinaikos’tan gitmişti. 2005-06 sezonunda Pana’nın en skorer oyuncusuydu. Saras ise Avrupa’ya dönüşünde çetrefilli karar sürecinin ardından tercihini Panathinaikos’tan yana kullanmıştı. Para konusu Saras’ın dediği kadar vardı, Yunan basketbolunda para akıyordu. Saras, Panathinaikos’tan iki senede 6.5 milyon Euro kazanacaktı. Olympiacos ise ona bir milyon fazlasını teklif etmişti ayrıca Olympiacos’un başında Maccabi’den tanıdık bir isim olan Pini Gershon vardı. Buna rağmen onun tercihi Zeljko Obradovic ile çalışmak olmuştu:

Farklı bir koç, titiz, özenli, profesyonel bir koç istiyordum; onun gibi birini. Pat Riley’nin bir sözünü hep hatırlarım: “Sıkı çalışma ve adanmışlık size hiçbir şeyi garantilemez ama çalışmanız ve adanmışlığınız yoksa, şansınız da yoktur.”

Diamantidis, Spanoulis, Becirovic ve Jasikevicius… Bu isimleri yan yana oynatmak zor elbette ancak Zeljko’nun uğraşması gereken tek mesele de bu değildi. Teknik anlamda; dış atışlarda güçlü bir forvet eksikliği çekiyordu, bu yüzden pick & roll oynamaları da zorlaşıyordu.*¹

*¹Sarunas Jasikevicius’un “Kazanmak Yetmez” adlı biyografisinden. -“Ayrıca oyundaki aksaklıkların yanı sıra o sene Panathinaikos’un maçlarını oynadığı OAKA’da ciddi bir ısınma sorunu vardı. Obradovic, oyuncularını sırtında paltoyla çalıştırmak zorunda kalıyordu.”

Sarunas Jasikevicius-Vassilis Spanoulis

Zor bir sezon olmuştu. Takım Euroleague’de, Belgrad’da kaybettiği Partizan maçının ardından Top 16’da elendi. Obradovic, ertesi gün Diamantidis, Spanoulis, Jasikevicius ve Batiste’i çağırarak son çeyrekteki hataları gösteriyor. Ve bu kupayı en çok kazanan adam kaybeden oyuncularına şu sözleri söylüyor:

“Sizler, oyuna bizim adımıza karar veren kişilersiniz, yani her zaman hazır olmak size bağlı.”

Ve ekliyor:

“Beyler, bu dünyanın sonu değil. Olur böyle şeyler. Şimdi çalışıp şampiyonluğu kazanalım.” (Yunan Ligi’ni kastederek)

Birkaç satır önce bahsettiğim teknik sıkıntıları 2008-09 sezonunda; Antonis Fotsis, Nikola Pekovic ve Drew Nicholas transferleriyle aşmaya çalışacaklardı. Dimos Dikoudis’in yerine Fotsis, 4 numarada kesinlikle daha iyi bir şutördü. Takım iyiydi. Ancak 7 galibiyet 3 mağlubiyetle tamamladıkları normal sezonun son maçında, Prokom’u 22 sayıyla yenen takımını basın toplantısında eleştiren bir Zeljko Obradovic vardı:

 “Çok zor ama hayatımda asla her şeyi yapmayı, denemeyi bırakmayacağım elbette; hatta daha fazlasını da. Bu benim karakterim ve bazı oyuncuların da bu karaktere sahip olduğuna inanıyorum. Ama bazı oyuncular. Tekrar ediyorum, sadece bazıları. Dürüst olmak gerekirse ve gerçekten ne düşündüğümü söylemek gerekirse; bazıları Panathinaikos formasını giymeyi haketmiyor. Bazı maçlarda oynadıkları oyun yüzünden.”

Bu sözlerin ardından takım Top 16’da daha iyi oynamıştı. Play off’ta rakip, mükemmel savunmasıyla Montepashi Siena’ydı. Pana ilk maçı kazanıp, ev sahibi avantajına ve farkı bir ara 15’e kadar çıkarmasına rağmen ikinci maçı kaybetti. Toskana’daki ilk maçta Spanoulis’in, ikinci maçın yıldızı, Terrell McIntyre’a yaptığı savunma öne çıkmıştı. Siena takımca yalnızca 53 sayı bulabilmişti. Dördüncü maçı ise atarak kazanmışlardı, Panathinaikos’ta 7 oyuncu çift hanelerle skor bulmuştu.

Zeljko Obradovic, kariyeri boyunca oynadığı 20 play off serisinin sadece ikisini kaybetti.*² Bu akıl almaz istatistik ve birkaç satır önce bahsettiğim Panathinaikos’un serinin her bir maçına özgün bir oyun planıyla çıkması ve bunu sahada kusursuza yakın uygulaması Obradovic’in neden Avrupa’nın en değerli koçu olduğuna dair önemli bir noktayı gösteriyor. Obradovic’e karşı maç hazırlığı yapmak ve bunu play off serisi boyunca sürdürmek epey zor.

Kendi taktiklerine asla yenilmeyen, oynattığı oyunu sürekli yenileyen ve değiştiren bir antrenör düşünün; bu perspektiften bakarsak Zeljko Obradovic’in son 30 yılın Avrupa basketbolunda neden hep zirvede olduğunu anlamak hiç de güç değil. Peki bunu nasıl yapıyor, 63 yaşında bir insan her gün değişen basketbola ayak uydurmayı nasıl başarıyor?

“…O, ilk günden itibaren çalışkan karakterini gösterdi. Temmuz ortasıydı, Badalona’daki genç oyunculara ‘yarından itibaren’ onunla çalışmayı teklif ettiği bir hikaye hatırlıyorum. Gençler ona ‘Ama tatilimiz yarın başlıyor’ dercesine tuhaf bir bakış attılar. İşte o zaman Zeljko, tatillerini feda etmeye istekli olmadıkları için bu oyunculardan hiçbirinin A takıma giremeyeceğini anladı.

…2011’de Panathinaikos’la yaşadığı şampiyonluğun ardından onunla alakalı bir yazı yazdım. Son cümle şöyleydi: ‘Onun çalışmasında özel bir sır görmüyorum. Diğer birçok koç ne yapıyorsa o da onu yapıyor. Sadece daha iyisini.’ Bence bu sözler hala geçerli.” –Vladimir Stankovic (31 Masterminds of European Basketball)

*²Zeljko Obradovic’in kaybettiği iki seriden ilki 2006’da Tau Ceramica’ya -günümüzdeki adı Baskonia- karşıydı. Tau’nun yıldızı Serkan Erdoğan serinin son maçında 24 sayı atmış ve takımını Final Four’a taşımıştı. İkincisi ise geçtiğimiz sezonki Real Madrid serisi. Deplasmanda ilk iki maçı kazanan Partizan, seriyi 3-2 kaybetmişti. Kanımca gelecek yıllarda bu seriyi Real Madrid’in 0-2’den dönüşünden ziyade ikinci maçın sonunda yaşanan sportmenlik dışı olaylarla hatırlayacağız.

Panathinaikos’un 3-1’le geçtiği Siena serisinin ardından Atina’da insanların düşündüğü tek şey 5 hafta sonra Berlin’de oynanacak Olympiacos-Panathinaikos yarı finaliydi.

Yarı final maçında Panathinaikos daha iyi oynayan taraftı ancak Olympiacos çok yetenekli bir takımdı. Panathinaikos’un saat gibi işleyen savunma düzenine karşı Olympiacos skora tutunmayı her seferinde başarıyordu. Öyle ki son saniyelerde Panathinaikos, sadece elindeki 2 sayılık farkı korumaya çalışıyordu. Maçın son anında Bourousis’in kaçırdığı çengel atış neticesinde kazanan taraf yeşilliler olmuştu.

Finalin adı 2007’de olduğu gibi yine Panathinaikos-CSKA olmuştu. 2009 Euroleague finali, Messina-Obradovic dostluğunda/rekabetinde yeni bir kilometre taşı olacaktı.

CSKA, pahalı ve yetenekli bir kadroydu ancak yavaş ayaklı uzunları dezavantajıydı. Panathinaikos, 2.10’luk Erazem Lorbek’in üstüne pick & roll oynuyordu. Diamantidis’in performansı bu noktada çok belirleyici olmuştu. Mükemmel top hareketi ve kusursuz savunmasıyla Panathinaikos, devre arasına 20 sayı önde gidiyordu.

Mike Batiste, Trajan Langdon’a Karşı

Ancak ikinci devre işler tersine dönmüştü. Aleyhlerinde çalınan bir dizi düdükle Panathinaikos cephesinde moraller bozulmuştu. CSKA, Siskauskas ve Smodis’i daha etkin biçimde kullanıyordu. Fark son dakikalara doğru iyice erimişti. Son saniyelerde Saras’ın çizgiden ikide bir atmasıyla, skor 73-71 Pana lehineydi. Son 5.8 saniye. Obradovic’in aldığı “karar” molasından “Hadi savunma yapalım” emri gelince Panathinaikos son topu savundu, Siskauskas’ın çemberi turlayan üçlüğünden sonra derin bir nefes alan yeşilliler 2 yıl sonra tekrar Avrupa’nın zirvesindeydi.

 Son anlardan akıllarda kalan şey ise Obradovic’in, -ilk bakışta anlaşılana göre- Ettore Messina’ya doğru parmak sallamasıydı.

“Oyunun bittiğini haber veren düdük çalar çalmaz Obradovic öfkelendi ve Messina ile selamlaşırken ona bugün bile hala ikisinden başka kimsenin bilmediği bir şey söyledi. Ben yalnızca İtalyan koçun epey kuşkulu bakışını ve İtoudis’in Zeljko’ya engel olmak için peşinden gittiğini hatırlıyorum. Dönüş uçuşunda; Obradovic, İtoudis, Batiste ve ben kutlama yapmak yerine, vaktimizin çoğunu büyük bir şaşkınlık içinde maçın ve o hakem düdüklerinin muhasebesini yapmakla geçirdik. Nitekim birkaç yıl sonra hakem Artega, bir Avrupa finali için yolsuzluk iddiası ortaya attığında tüm ipuçları o maça işaret edince fikirlerimiz doğrulanmış oldu.” -Sarunas Jasikevicius

Ertesi sezon 2009’un şampiyon takımı tekrardan Top 16’da elenmişti.

Sezon sonunda ise Olympiacos, Vassilis Spanoulis’e büyük bir teklif yapacaktı. Teklifi kabul eden Spanoulis, 4 yıl geçirip Final Four MVP’si olduğu kulüpten ayrılacaktı. Spanoulis’in istediği şeyi anlamak çok da zor değildi. Şampiyon olmuştu, MVP olmuştu. Ama daha öne çıktığı, bütünüyle lider olduğu bir takımda olmak istiyordu. Panathinaikos-Diamantidis birlikteliği varken bu pek mümkün değildi. Aradığı şeyi kırmızı formada bulacak ve sonraki 10 yıl içerisinde adını Olympiacos efsanesi olarak tarihe yazdıracaktı.

Sadece o da değil, Saras da ayrılmıştı. 2010’da, ilk A takım deneyimi yaşadığı Rytas’ta yarım sezon geçirdikten sonra Neven Spahija’nın Fenerbahçe’sine gelmiş, Türkiye Ligi şampiyonu olmuştu. Bir sezonluk aranın ardından 2011’de tekrardan Panathinaikos’a dönecekti.

Tekrardan Zirveye

2010-11 sezonunda, play off’ta rakip bir önceki sezonun şampiyonu Barcelona’ydı. Barcelona’nın kadrosunda 2009 finalinden tanıdık bir isim vardı: Erazem Lorbek. Panathinaikos bu sefer Lorbek ve Kosta Perovic’in üzerinden oynuyordu. Zira ellerinde Avrupa’da ikili oyunu en iyi oynayan isimlerden Dimitris Diamantidis vardı. Kapandıklarında ise Antonis Fotsis, Romain Sato ve Drew Nicholas ile dış atışlardan isabet buluyorlardı. Panathinaikos, Barca’yı 3-1’le geçmişti.

Panathinaikos, yarı finalde Montepaschi Siena’yı geçti. Finalde rakip David Blatt’in Maccabi’siydi. Bugünlerde özlediğimiz Final Four atmosferini yaratan Maccabi’nin sarı duvarı maç boyunca hiç susmamıştı. Palau Sant Jordi’de 17.000’i aşkın taraftar vardı.

Palau Sant Jordi’de Maccabi Taraftarları

Real Madrid’i farklı geçen Maccabi, finale de iyi başlamıştı. Baş başa giden ilk yarıda Panathinaikos sadece bir üçlük isabeti bulmuştu. Üçüncü çeyrekte Maccabi öne de geçmişti ancak Maccabi’nin bireysel ve eğlenceli basketboluna karşı Panathinaikos’un kitap gibi oyunu skora da tesir etmeye başladı. Pana bulduğu 4 üçlükle son çeyreğe 11 sayı önde gidiyordu. Son çeyrekte izlediğimiz Panathinaikos basketbolu ise bir şampiyon takım oyunuydu. Maccabi farkı indirse de oyunun temposu tamamen Panathinaikos’un elindeydi. Son 5 sezonda üçüncü finalini oynayan Zeljko’nun öğrencileri son anlarda topu nasıl kontrol edeceğini iyi biliyordu. Bitiş düdüğü çaldığında Panathinaikos 78-70’lik skorla yeniden Avrupa şampiyonuydu.

2011 Euroleague Finali’nin Ardından

Ayrıca finalin oynandığı 8 Mayıs günü yapılan basın toplantısında 2012 Euroleague Final Four’unun ev sahibi İstanbul olarak açıklanmıştı. Gelecek sene kupa Sinan Erdem’de kalkacaktı.

Veda Değil Ancak Tekrar Görüşene Kadar

2008 Ekonomik Krizi’nin en çok etkilediği ülkelerden biri de Yunanistan’dı. 2008-2012 yılları arasında Yunanistan hükümetinin borç krizi, ülkede spora yönelik sermayenin de küçülmesini tetiklemişti. Bununla beraber bütçesine büyük darbe alan Panathinaikos ve diğer takımlarda birçok oyuncu takımlarından ayrılıyordu. 2011 yazında Panathinaikos, Drew Nicholas ve Antonis Fotsis gibi iki önemli oyuncusunu Milano’ya kaptırmıştı. Takımda uluslararası tecrübesi olmayan, Yunanistan Ligi’nden transfer edilen Alexis Kyritsis, Steven Smith, Pat Calathes gibi isimler vardı.

Daha düşük profilli oyuncularla çalışmak, takımın hata payını yok ediyordu. Zeljko Obradovic, antrenmanlarda her ayrıntının üzerinde ekstra duruyor, uygulamadaki her hata için oyuncularına cezalar veriyordu. Her hata bir kısa mesafe koşusuna mal oluyor, yapılan her hatada ceza ikiye katlanıyordu. Herkes için zordu ancak aylar ilerledikçe bu sıkı çalışma meyvesini vermişti. Panathinaikos play off’larda ev sahibi avantajıyla Maccabi’nin rakibiydi.

2012 Panathinaikos-Maccabi serisi, Euroleague tarihinin en çetin serilerinden biri. Seri iki takımın da deplasmanda birer maç almasıyla 5. maça gitmişti. Başa baş giden bir son maç, uzatmaya gidiliyor. OAKA tribünleri alev alev, 18.000’ini aşkın taraftar var. Böyle bir atmosferde basketbol topuna dokunmak el yakar zira bir yanlış hamleniz tüm sezonunuza mal olacaktır. Ancak Panathinaikos’ta her hücumda kontrolü eline alan, her topun ona gittiği, buz gibi bir adam var: Dimitris Diamantidis. Kimin olduğunu bilmediğim ama eski bir antrenörümden sık sık duyduğum bir söz vardı: “Her takım oyun kurucusu kadar güçlüdür”. Diamantidis bu sözün hakkını verir gibi oynadı o gün. Panathinaikos, İstanbul biletini zor da olsa cebine koymuştu.

Bence Avrupa basketbolunun gelmiş geçmiş en büyük serilerinden birini izledik ve keyif aldık. Ayrıntılar ve ayrıca Dimitris Diamantidis –ki benim Nemesis’imdir- kazananı belirledi. Onu kişilik olarak seviyorum ama gelecekte onu karşımda görmek istemiyorum. Çok iyi bir oyuncu. 2011’de MVP oldu ve tekrardan olabilir. Önemli maçlarda büyük oyuncular ortaya çıkıyor. Onu otel odasına kitlemek istiyorum! –David Blatt (Maçtan sonra basın toplantısında)

Dimitris Diamantidis (2012)

Final Four’da rakip CSKA’ydı. Bir önceki sezon play off’a dahi ulaşamayan CSKA*⁴ daimi olduğu Final Four’a geri dönüyordu. Hem de her zamanki gibi pahalı ve yetenekli kadrosuyla. Daha önceki yıllarda Panathinaikos pick & roll’larının rakiplerinin hantal uzunlarına karşı üstün geldiğinden bahsetmiştim. Ancak bu sefer CSKA’nın pota altında Andrei Krilenko gibi bir yıldız vardı. Obradovic ve ekibinin hücumdaki hazırlığı ise onun savunmasını saf dışı bırakmaktı. Pana, Krilenko’yu her zaman güçlü tarafı savunacak bir pozisyona koyup CSKA savunmasındaki boşluklardan faydalanıyordu. Ayrıca savunmada zayıf olan Teodosic ve Krstic’in üstünden pick & roll oynuyordu. İlk yarıda bir ara fark 14’e kadar çıkmıştı.

*⁴CSKA, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden dolayı ligden men edilmesine kadar 19 yıl boyunca sadece bir kez Final Four’da yer alamadı. (2011)

2009 finalinde olduğu gibi CSKA ikinci yarıda yine farkı azaltmayı başarmıştı. Son iki dakikaya Panathinaikos önde girse de Shved ve Teodosic’in basketleri CSKA’ya final yolunu açmıştı. Ancak Panathinaikos’un canını asıl yakan şeyin son saniyelerde yediği o birkaç basket olduğunu düşünmüyorum. Zira son bir dakika içerisinde çalınan düdüklerden; CSKA hücumu sırasında topun kimden çıktığı ile ilgili olan –ki gözlerim hala Shved diyor- ve de bitime 13 saniye kala Obradovic’in delilercesine itiraz ettiği hatalı yürüme pozisyonu olduğuna eminim.

CSKA’ya karşı finalde akıl almaz bir dönüş yapan Olympiacos’un şampiyonluğu Atina’da insanların üzüntüsünü katlamıştır diye düşünüyorum. İlerleyen günlerde Panathinaikos taraftarlarını üzecek birkaç gelişme daha yaşanacaktı. Pana önce 9 yıldır kaybetmediği Yunan Ligi’nin finalini Olympiacos’a kaybetti.

Finalden 10 gün sonra yapılan açıklamayla Panathinaikos’ta 13 yıllık Zeljko Obradovic döneminin sonuna gelinmişti.

“Şartlar böyle gerektirdiğinde ve bir arkadaşımızın aramızdan ayrılması gerektiğinde, vedalaşmak dayanılmaz görünür. Obradovic’i ailemizin bir üyesi olarak görüyoruz ve gelecekte yollarımızın bir daha kesişeceğini düşünüyoruz. Bu nedenle ona veda etmiyoruz, “Tekrar görüşene kadar, dostumuz” diyoruz.” -Panathinaikos Resmi Hesabından (12 Haziran 2012)

Obradovic ve Giannakopoulos Kardeşler (Thanasis-Pavlos)