Farklı Oyun: Martin Schiller’in Gözünden Avrupa ve Amerika Basketbolunun Farkları

Nerede oynanırsa oynansın, ister salonda, ister sokakta, ister önünde kıvrılıp dikkat kesildiğimiz televizyonun içinde. Hangisini severse sevsin, birkaç kere de olsa herkesin NBA mi yoksa Avrupa basketbolu mu tartışması yaptığını biliyorum. Kararımızı vermeden önce bazı farklı yönleri belirtmekte fayda var. Gelin bu farkları Martin Schiller’den dinleyelim.

(Orijinali: Koçlarla Evde Sohbet-Murat Özyer YouTube kanalı. Çeviri: Ata Toprak Koşal)

Oyunun kendisinden başlayalım. Maçlar 48 dakika üzerinden oynanıyor ve bu ekstra 8 dakika neredeyse bir periyot eder. Oyunun neden yoğun olmadığının sebeplerinden biri bu. G League’de iki koç da tüm molalarını kullanırsa toplamda 16 tane mola oluyor. Mola sonrası oyunlar bu yüzden Amerika’da çok önemli rol oynuyorlar. Hatta neredeyse koçlar, takımın moladan nasıl döndüğüne bakılarak yargılanıyorlar. Bunu çözmem neredeyse bir sezonumu aldı.

En büyük oyun içi farklardan biri de –ki benim için de büyük bir farktı- neredeyse tüm NBA ve G League takımları oyuncu değişikliği konusunda belirli şablonlara (subbing patern) sahipler. Basitçe, maçtan önce kimin ne kadar oynayacağını ve ne zaman kenara geleceğini biliyorsun. Hem benim için hem de birçok Avrupalı koç için yeni bir şey. Takımlar bu şablonlarla oynamalı çünkü dakikalar çok yakından değerlendirilmeli. Şablona yüzde yüz uymak zorunda değilsiniz fakat bunun size çok yardımı oluyor. Çünkü NBA’den, Utah Jazz’den gelen oyuncuların takımımda belirli bir miktar süre alması gerekiyor. Bu iyi bir şey, sonuçta biz bir “çiftlik takımıyız*”. Örneğin maçta 32 dakika oynamaları gerekiyor diyelim, ve bu 32 dakikayı iyi oynayıp oynamamalarına bakmaksızın organize etmeniz gerek.

*İngilizce’de “farm team”, Avrupa’daki pilot takım tabirine yakın ancak pilot takımlar altyapı temelli olduklarından bu tanımlar pek örtüşmeyebilir.

Örnek bir Subbing Pattern (Golden State Warriors)

Bana göre Euroleague inanılmaz rekabetçi çünkü maçlarda yoğunluk çok fazla ve de her maç çok önemli. Bizse 5 ayda 50 maç oynuyoruz. Bazen 4 günde 3 maç ya da 12 günde 8 maç oynadığımız oluyor. Türkiye’de veya Almanya’da sadece altyapı düzeyinde bu tür bir şeyle karşılaşabilirsiniz. Profesyonel düzeyde ise böyle bir şey yoktur. Geçen sezon cuma günü saat 7’de bir maç oynadık, sonra cumartesi günü saat 5’te Los Angeles’ta bir maç daha. Yani oyun yoğunluğu bundan dolayı zarar görüyor. Türkiye’de ise her maçın bir önemi var: Fenerbahçe, Anadolu Efes her zaman birincilik için yarışıyorlar. Orta sıra takımları play off’a katılmak için yarışıyor, alt sıra takımları ise ligde kalmak için yarışıyor. Burada ise durum farklı, küme düşme yok dolayısıyla her maç “sayılmıyor”. Bu bir gerçek.

Daha önce anlamadığım şeylerden biri de antrenmanlardı. Avrupa’da ne kadar sezon öncesi hazırlık yapacağımızı biz belirleyebiliyorduk. Türkiye ve Almanya’da bunlar benzer, takımlar 6 ile 8 hafta arası bir süre yeni sezona hazırlanırlar. 8-10 tane maç oynarlar ve sezona başlarlar. NBA’de ise sezon öncesi hazırlıkları kurallarla limitli. Tüm takımlar yeni sezona eşit sürede hazırlanırlar. Bu da 4,5-5 hafta kadardır. Jazz geleneksel olarak 5 hazırlık maçı yapar. Ayrıca herhangi bir NBA takımı sezon boyunca sadece 2 ya da 3 defa çift idman günü geçiriyordur, kurallar yüzünden. G League’de benim sezon öncesi kampım maksimum 10 gün sürüyor ve bir de hazırlık maçı yapıyoruz. Bu yüzden G League’de sezonun ilk 10 maçı hala sezon öncesi hazırlığı gibidir basitçe.

Bu Türkiye ve Almanya’dan epey farklı bir durum. Düşük bütçeli takımlar sezon öncesi daha çok çalışmalı ki sezon başında iki üç maç fazladan “çalabilsin”. Küme düşmeme mücadelesi vermek için. Görünüşe göre Salt Lake City’de biz de fazla antrenman yapıyoruz. (gülerek) Geçen sezon 51 maç oynadık ve yaptığımız antrenman sayısı: 53. Bu yüzden antrenmanları iyi analiz etmelisiniz. Gidip iki buçuk saat antrenman yapamazsınız, bu oyuncularınızı öldürmek demek. Bu yüzden özenli davranmalısınız çünkü çok az vaktiniz var. Bu maçların bazen taktik anlamda daha basit gözükmesini de açıklıyor.

Bir diğer büyük fark da teknik ekibin kalabalığı. Erdem Can, benim G League’deki teknik ekibimin Euroleague’dekiler kadar olduğunu söylemişti. 3 tane tam zamanlı asistan, atletizm antrenörü, fizyoterapist, -her şeyi düzenleyen- basketbol operasyonları direktörü, 2 tane stajyer. Bunun en önemli sebeplerinden biri para. Sistemin maddi imkanları çok iyi. Ekipler büyük ve bunun en büyük nedenlerinden biri yetenek gelişimi. Amerika’da kaynağınız çok ancak eksik olan şey ise zaman. Ekibin büyüklüğü çok yardımcı oluyor. Her bir koçu belirli bir oyuncu gurubuna atayabiliyorsunuz. Oyuncularınız yeteneklerinin gelişimine odaklanıyorlar ve çok da zaman harcamadan yapıyorlar bunu.

Bir G League takımında kadro kurmak, Avrupa’daki bir takımdan daha zor. Oyunun bağlamını anlamanız gerek. Bu da kadroyla başlar. Kadromuz NBA’den gönderilen oyuncularla birlikte tamamlanıyor. Bize bir ya da iki oyuncu gönderiyorlar, oyunda süre almaları için. Daha sonra vergiler hariç neredeyse 400 bin dolar kazanan çift taraflı kontrata sahip oyuncularınız geliyor. Onlar çok fazla iniş-çıkış yaşıyorlar. Ayrıca Avrupa pazarına da ciddi zarar veriyorlar çünkü birçok genç iyi oyuncu Avrupa şansını kaçırıyor. “Exhibit 10*²” diye tabir edilen oyuncularınız var, onlar Jazz ile antrenman kampına katılıp daha sonra bana gelen oyuncular, “antrenman kampı oyuncuları”. Bir de 6-7 tane haklarını elinizde tuttuğunuz oyuncularınız var. Yani takımızda 1.5 milyon kazanandan 400 bin dolar kazanana, 85 bin kazanandan 35 bin dolar kazanana kadar birçok oyuncunuz var. Hem maaş hem de kalite anlamında çok farklı oyunculara sahipsiniz. Bu da ligde kimin ne zaman, ne kadar oynayacağı konusunda büyük bir esnekliğe sahip olmanızı sağlıyor. Çünkü NBA’den gelen oyuncuların ve çift taraflı kontrata sahip oyuncuların ne zaman benim için oynayıp oynamayacakları konusunda söz sahibi değilim. Şut idmanının birinde oyuncumuzu NBA takımına gitmek üzere almaları sıklıkla gerçekleşiyor çünkü o NBA takımında bir oyuncu sakatlanmış oluyor. Bu da ligi epey zorlaştırıyor; pazartesi G League’in en iyi takımı, cuma günü o kadar da iyi olmayabiliyor.

*²Exhibit 10: tek yıl, minimum maaş kontratı.

Tüm bu anlattıklarım; kadrodaki değişimler, kalitedeki değişimler, kısa antrenman zamanları Avrupa’dan farklı olarak daha az taktik konuşmamıza sebep oluyor. Bu yüzden oyuna katabildikleriniz az, taktik kitabınız kısa oluyor. Bu yüzden set oyunlarımız da daha kısa oluyor. Ters eşleşmelere hızlı atak etmek ve oradan avantaj sağlamak için oynamalısınız. Uzun, “kamufulaj” setlerden çok daha az oynuyorsunuz. Bu yüzden biraz daha basit tutmalısınız.