Rüya Gibiydi

“Yaş ortalaması 22’den küçük bir takımla Yugoslav Ligi ve Euroleague’i kazandık. Bu bizim için bir rüya gibiydi.” -Zeljko Obradovic

90’lı yıllar… Türkiye’de spor sayfalarında futbol ve futbol magazininin dolu olduğu, diğer sporlara aynı ehemmiyetin gösterilmediği bir dönem. Bunu bildiğimden, gazete taraması için İzmir’de eski itfaiye binasındaki arşive giderken açıkçası pek bir şey bulabileceğimi düşünmüyordum. İstanbul’daki ’92 Final Four’una dair detayları, dönemin gazete başlıkları eşliğinde anlatmaya çalıştım.

•Final Four’un ülkemiz gündeminde nasıl yer aldığına bakmadan önce organizasyona katılan takımlardan bahsetmek daha doğru olur. Estudiantes ve Joventut Badalona olmak üzere iki İspanyol temsilcisinin katıldığı 4’lü organizasyona Yugoslavya’dan Partizan ve İtalya’dan Philips Milano katılmıştı.

Milano, takvimler nisan ayını gösterirken, son 10 yıldaki 5. Final Four’una geliyordu. 1986, 1987 ve 1988 yıllarında 3 sene üst üste Final Four oynayan takım, 87 ve 88’de mutlu sona ulaşmıştı. Bu şampiyonluklarda takımın önemli bir oyuncusu olan Mike D’Antoni, 92’deki Final Four’da ise takımın koçuydu.

•80’lerin dominant takımı KK Split’in –Pop84 veya Jugoplastika olarak da bilinir- dağılmasıyla turnuvanın en büyük favorisi ,bir önceki senenin finalisti, Barcelona olmuştu. Euroleague’in o dönemki formatında çeyrek final maçları 3 maç üzerinden oynanıyor ve saha avantajı günümüzdekinin aksine derecesi düşük olan takımda oluyordu. B grubunun üçüncüsü Milano, A grubunun ikincisi Barcelona’yı çeyrek finalde 2-0 ile geçip Final Four’a adını yazdırmıştı. Dolayısıyla yeni favori Milano olmuştu.

Estudiantes, tarihindeki ilk Final Four’una gelirken Nacho Azofra ve John Gabriel Pinone liderliğinde çeyrek finalde Maccabi’yi elemişti. Maccabi’nin son 15 senede 11 kez Final Four yapmasını göz önünde bulundurursak, yaptıkları büyük işti. Aynı sezon ,25 senenin ardından, Copa del Rey’i de kazanan takım, hala özlemle hatırlanıyor.

Joventut da ilk Final Four’unu oynarken takımı taşıyan isimler Jordi Villacampa ve Harold Pressley idi. 1992’de kupayı kıl payı kaçırsalar da ,sadece iki sene sonra, 1994’te Tel Aviv’deki Final Four’da bu sefer kupayı kaldıran taraf olacaklardı. Hem de başantrenörlüğünde Zeljko Obradovic varken.

Partizan’ın 1991-1992 sezonu hikayesi Avrupa basketbolunun en büyük hikayelerinden biri. Yugoslavya’daki iç savaşın etkisiyle birçok oyuncusunu kaybeden Yugoslav takımlarından biriydi Partizan. 1991 yazında başantrenörü Dusko Vujosevic’in de ezeli rakibi Kızıl Yıldız’ın yolunu tutmasıyla birlikte artık koçu da olmayan bir takımdı. Sezona 31 yaşındaki Zeljko Obradovic’in oyunculuğu bırakıp kaptanı olduğu takımın koçu olmasıyla başlıyor hikaye. Bu süreçte ona en çok yardımcı olan kişi mentoru, Yugoslav basketbol efsanesi Aleksandar Nikolic idi. Partizan, ülkedeki iç savaş dolayısıyla ev sahibi olduğu maçları İspanya’nın Fuenlabrada şehrinde oynamak durumunda kalıyor. İşin ilginç tarafı ise Partizan’ın Avrupa’da oynadığı maçların yanı sıra, Yugoslav Ligi’nde oynadığı maçlar için ülkesine geri dönmesiydi. Bunca zorluğun karşısında bu takımdan Final Four yapmasını beklemek hiç gerçekçi değildi. B grubunun dördüncüsü Partizan, çeyrek finalde A grubunun birincisi Virtus Bologna’yı 2-1 eleyerek Final Four’a yükselmişti.

Zeljko Obradovic ve Aleksandar Nikolic

•Takvimler 1992’nin Mart ayını gösterirken kurulduğu 1959 yılından itibaren başkanları atama yoluyla belirlenen Türkiye Basketbol Federasyonu’nda ilk defa bir başkan seçim yoluyla belirlenecekti. 17 Mart’ta yapılan seçimde kazanan Turgay Demirel oldu ve dönemin Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Yılmaz tarafından başkanlığı onaylandı. 1992 Final Four’u aynı zamanda yeni federasyonun ilk büyük sınavı olacaktı. Abdi İpekçi Spor Salonu’nda gerçekleştirilecek olan organizasyon için yıllardır beklenen skorbord 870 milyon lira harcanarak salona getirilmişti.

Devler İstanbul’da Çarpışıyor:

Bu turnuvaya ev sahipliği yapan Efes Pilsen tarafından bütün eksikleri elden geçirilen 10.000 kişilik Abdi İpekçi Spor Salonu, büyük heyecan için hazır. Soyunma odaları büyütülüp yeniden düzenlendi. herhangi bir terslik ihtimaline karşı iki yedek pota getirtildi. Basın ve televizyon için sahanın hemen kenarına yeni tribünler kuruldu. Yaklaşık 30 ülkeye yayınlanacak maçları TRT tam 9 kamerayla takip edecek.

Yabancı izleyicilerin 100 ve 150 dolardan aldığı Final Four kombine biletleri de Türk sporseverler için 200 bin liradan satışa sunuldu. Bir bilet, dört maç için de geçerli olacak.

Bugün ilk maçı oynayacak olan İtalyan Philips ve Yugoslav Partizan takımları, bu sezon iki kez karşılaşmışlar ve bu maçları Partizan 86-70 ve 94-89 kazanmıştı. En büyük silahları oyun kurucu Djordjeviç ve guard Danilaviç olan Partizan pota altında da Nakiç ve Koprivica’ya güveniyor. Tecrübeli koç Obradoviç yönetiminde 1989 yılında Koraç Kupası’nı da kazanmış* olan partizan önünde Philips’in kozları ünlü şutör Riva, genç Pittis ve Dawkins ile Rogers. (Sabah-14 Nisan 1992)

*1989’da Koraç Kupası’nı kazanan Partizan takımının koçu Obradovic değil Dusko Vujosevic’di. O sezon Zeljko Obradovic, Partizan’ın oyuncularından biriydi. Ayrıca kadroda Aleksandar Djordjevic, Predrag Danilovic, Vlade Divac, Zarko Paspalj gibi Avrupa basketbolunun önemli isimleri de vardı.  

Abdi İpekçi Spor Salonu, Yıkılmadan Önce

Antrenör Semineri

Spor Servisi-NBA antrenör semineri, bugün yapılıyor. NBA’in ünlü antrenörleri Jack Ramsey, Hubbie Brown ile eski oyuncular Bill Walton ile Calvin Murphy’nin katılacağı seminer, Lütfi Kırdar Spor Salonu’nda saat 09.00’da başlayacak. Bugün başlayacak olan Final Four 92 için İstanbul’da bulunan David Stern, düzenlediği basın toplantısında NBA liginin Türkiye’de de büyük ilgi gördüğünü hatırlatarak amaçlarının tüm ülkelerin federasyonları ile daha sıkı ilişkiler içine girerek basketbolu tüm dünyada büyütmeyi amaçladıklarını söyledi.*² (Cumhuriyet-14 Nisan 1992)

*²Bu isimlerin ziyareti FIBA’dan bağımsız olarak, Reebok ve Türkiye Basketbol Federasyonu’nun teşebbüsüyle gerçekleşmişti. 1977’de Portland Trail Blazers tarihindeki ilk NBA şampiyonluğunu elde ederken takımın sahadaki lideri Bill Walton, koçu ise Jack Ramsey idi. Koçluk yapmayı 80’lerin sonunda bırakan Ramsey, o dönem Belçika Milli Takımı’na danışmanlık yaparken, NBA efsanesi Hubbie Brown ise koçluğu bırakıp televizyon yorumculuğuna geçmişti. Aynı zamanda Naismith Basketbol Şöhretler Müzesi’nin de üyesi olan bu iki isimden Jack Ramsey 2014’te 89 yaşında hayatını kaybetti, Hubbie Brown ise televizyon yorumculuğuna devam ediyor.

Basketbol Bayramı

Bu yıl Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası dömifinal ve finalinin İstanbul’da oynanması basketbolumuz için doğrusu iyi bir motivasyondur. Avrupa’nın en uzak ucu İspanya, İtalya ve Yugoslavya’dan gelen beş bin seyirci bu spora olan sevginin de büyüklüğünü en güzel biçimde kanıtladı. Oysa İstanbul’umuzda hala Abdi İpekçi Salonu’nun uzaklığı ve oraya nasıl gidileceği tartışılıyordu. Bu güzel Avrupai salonumuzda basketbol seyretmek bambaşka bir zevk oldu. Maçları izleyenler arasında aksini iddia eden sanırız hiç kimse olmayacaktır. (Önder Seden, Sabah-16 Nisan 1992)

Philips’i Dawkins De Kurtaramadı: İtalya’nın iddialı ekibi Philips Milano ilk gün maçlarından önce turnuvanın favorisi olarak gösteriliyordu. Özellikle Amerikalısı Dawkins bu takımın en büyük silahıydı. Nitekim attığı 21 sayıyla da görevini yeterince yaptı sayılır. Ancak Yugoslavların skorer oyuncuları Djordjeviç ve Daniloviç’e engel olamadı. (Sabah-16 Nisan 1992)

•14 Nisan Salı günü oynanan yarı final maçları neticesinde, Milano’yu 82-75 yenen Partizan ve Estudiantes’i 91-69 yenen Joventut finale çıkan takımlar olmuştu. Partizan ve Joventut sezon içerisinde iki kez karşılaşmış; birini 76-75 Partizan, diğerini 79-76 Joventut kazanmıştı. Denk sayılabilecek bu iki takım bu sefer de finalde karşılaşacaktı.

İtalyan Koç İddialı Konuştu. Gamba: Partizan Şampiyon Olur

İtalyan Basketbol Milli Takımı’nı kısa aralıklarla 11 yıldır yöneten, Avrupa karmasının koçluğunu yapmış Alessandro Gamba, Final Four’da İtalyan televizyonu RAI için yorumculuk göreviyle İstanbul’da. Alessandro Gamba, Cumhuriyet’e Final Four’u ve Türk basketbolunu değerlendirdi:

-İlk gün karşılaşmalarından sonra sizce Final Four’un şampiyonu kim olur?

-Partizan rahatlıkla kupayı alır. Çok iyi guardları var. Oyunu kısa sürede kontrollerine alıp genç oyuncularla işi bitiriyorlar.

-Yıllarca Türk takımlarına karşı görev yaptınız. Sizce Türk basketbolunun Avrupa’daki yeni yeri nedir?

-Kesinlikle büyük bir gelişme var. Yeni teknik yönetim yaşlı oyuncularla bir yere varamayacağını anlayıp gençlere yöneldi. Akdeniz Oyunları’na getirdiğiniz oyuncular genç ve uzun boyluydular. Hızlı ve agresif basketbol için doğru yolu seçtiniz. Sanırım yakında 70’lerdeki yerinize döneceksiniz.

-Yabancı oyuncu ve koç konusunda neler düşünüyorsunuz?

-Ülke basketbolunu kalkındırmak istiyorsanız bir yabancı oyuncu yeterli çünkü basketbol küçük yaşta oyuncuları teknik aşılayarak onlara deneyim kazandırarak ileri giden bir spor. Antrenör de muhakkak yerli olmalı. 50 yıldır basketbolun içindeyim. İtalya’ya Amerikalıların, Yugoslavların en iyileri geldi. Oyuncunun, yöneticilerin, kulübün mantalitesini öğreninceye kadar takımlarda büyük depremler yaşandı. (Cumhur Canbazoğlu, Cumhuriyet-16 Nisan 1992)

İtalyan basketbolunun iki efsanesi: Sandro Gamba*³ ve Ettore Messina

*³Alessandro “Sandro” Gamba, 1965’te sona eren oyunculuk kariyerinde 10 İtalya Ligi şampiyonluğu yaşadı. Koçluk kariyerinde 70’lerin efsane takımı Varese ile 2 kez Euroleague’i ,o dönemki adıyla Şampiyonlar Kupası’nı, kazandı. Varese, 1970-1979 yılları arasında üst üste 10 kez final oynamış ve 5’inden kupayla ayrılmıştı.   

•Perşembe günü oynanan ilk karşılaşmada Milano-Estudiantes arasında oynanan üçüncülük maçını kazanan 99-81’lik skorla Milano olmuştu. 1992’de 3. olan Milano bir sonraki Final Four’u için 29 sene beklemiş, 2021’de Köln’deki Final Four’da yine 3. olmuştu.

•Partizan-Joventut maçı Avrupa basketbolu için milat denilebilecek bir maç. Maçın sonlarını özetlemek gerekirse: Maçın son 5 dakikası Partizan’ın sahadaki 4 oyuncusu 4 faullüydü. Son 36 saniye, skor 68-68 iken 25 sayıyla maçın en skoreri Predrag Danilovic 5 faulle kenara geliyor. Joventut’ta Juan Antonio Morales serbest atıştan yararlanamıyor ancak Joventut hücum ribaundunu alıyor. Maçın Joventut adına yıldızlarından Tomas Jofresa 9 saniye kala zor bir turnikede isabeti buluyor ve skoru 68-70 Joventut lehine getiriyor. Son 9 saniye, topla bir çırpıda tüm sahayı geçen Aleksandar Djordjevic, sağ forvetten attığı üçlükte isabeti buluyor ve maçı 71-70 Partizan kazanıyor.

“Ben o şutlara çalışırdım. Tabii ‘o şutu’ çalışmamıştım ama ona benzer, dengesiz şut denemelerinde bulunurdum. Antrenmanımı her zaman 15-20 dengesiz şut atarak tamamlardım. Tam saha, bir dripling… Stop. Şut. Saçmasapan bir yer seçerdim kendime. Sonra şutu çıkarırdım. Daima. Çok yorgun olsam bile yapardım.

O pozisyondan önce Jofresa’nın penetresini hatırlıyorum. Obradovic’in molası şuttan hemen önce değildi, molada sıkı bir savunma yapmamız gerektiğini konuşmuştuk. Olmadı. Sayıyı yedik. Sonra topu pota altından aldım. Driplingle pası hiç düşünmeden devam ettim. Jofresa karşıma geldi. Deminki penetrenin geri ödenme zamanıydı. Yakın savunmaya çalıştı ama ben sağa doğru kaymaya başlamıştım. Sonra basket oldu. Bana inanın, o dengesiz şutun bile bir dengesi vardı. Çalışmıştım. Hem de çok…” (Aleksandar Djordjevic, Socrates-Temmuz 2015)

O An

•Partizan için rüya gerçekleşirken Joventut Badalona ve koç Lolo Sainz içinse bir hayal kırıklığı yaşanıyordu. Lolo Sainz; oyunculuğunda 4 kez, koçluğunda ise Real Madrid ile 2 kez Euroleague kazanmış bir isimdi. Dolayısıyla rakibi Obradovic’ten daha tecrübeli sayılırdı. Lolo Sainz, o sezon kazandığı İspanya Ligi şampiyonluğunun ardından bir daha hiç kupa kazanamadı. 1993’te İspanya Milli Takımı’nın başına geçerken Joventut Badalona’da onun yerine gelen isim ise Zeljko Obradovic olacaktı.

Basketbolda Türk Devrimi

Fransa’nın yüksek tirajlı spor gazetesi L’equipe İstanbul’da sona eren Final Four organizasyonuna geniş yer verdi ve Türk basketbolunun bir devrim yarattığını yazdı.

23 yıl aradan sonra Osman Solakoğlu’nun yerine federasyon başkanlığına getirilen Turgay Demirel’in yeni ekibiyle patlamaya hazır olduğunu vurgulayan L’equipe yazarı, tek yabancı sisteminden dolayı gelen ABD’li yıldızların yılda yaklaşık 200 bin dolar kazandığını ve bu rakamın oldukça yüksek olduğunu bildirdi. Basketbol yazarı Jean Luc Thomas, özel televizyonların ve sponsorların devreye girmesiyle Türk basketbolunun Avrupa’da söz sahibi olabileceğini belirtti. Thomas, tek sıkıntının Milli Takımda pivot bulunmamasının olduğunu, bunun da kısa zamanda çözümleneceğini ifade etti. (Hürriyet-17 Nisan 1992)

Tribünler Doldu

Final Four’un ilk gecesi boş olan Abdi İpekçi Spor Salonu’nun tribünleri, finalde tamamen doldu. Türk basketbolseverleri “İyi basketbolu tanımamakla suçlayan” yabancı basın, final maçında Partizan’ı destekleyen çok sayıda Türk seyirci karşısında şaşırıp kaldı. İlk gün salon dışında kavga eden Badalona ve Estudiantes taraftarları finalde Badalona’nın başarısı için el ele verdiler.

Bosna Hersek Pankartı

Bu arada final maçının ilk yarısında İtalyan seyircilerle birlikte oturan bazı Türk taraftarlar, Yugoslavya’da yaşanan kriz için İngilizce bir pankart açtılar. Pankartta Birleşmiş Milletler’in Bosna Hersek olaylarına hassas olmaları isteniyordu.

Vokri’nin Sevinci

Djordjeviç’in son saniye üçlüğü ile çılgına dönen Yugoslav basketçilerden Daniloviç, sevincini, tribünde Partizan’ın zaferini gözyaşları ile kutlayan Fenerbahçe’nin Yugoslav oyuncusu Fadıl Vokri ile paylaştı. Partizan’ın şampiyonluğu kazanması ile Abdi İpekçi Spor Salonu bir anda karıştı. Partizan takımı taraftarları ve basketbolcuları, İstanbul’da sabaha kadar eğlendiler. (Cumhur Canbazoğlu, Cumhuriyet-17 Nisan 1992)

Rakiplerini Bile Alkışa Boğan İspanyollar

İspanyollar İstanbul’a iki takımdan birden getirme başarısını göstermişlerdi. Ancak bir an bile yalnız bırakmayan müthiş seyircisi ve kesintisiz tezahürata rağmen şampiyon çıkaramadılar. Son saniyede kaptırılan şampiyonluktan sonra rakibi alkışlayan bu taraftarlar, tam bir örnek oldular. (FotoMaç-18 Nisan 1992)

Abdi İpekçi’deki Joventut Taraftarları

•1992 Final Four’u sadece ülke basketbolu için değil, Türkiye’nin 2000 yılındaki Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapma ihtimali açısından da önemliydi. Dönemin Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Juan Antonio Samaranch da Final Four’u takip etmek adına İstanbul’a gelmişti. Abdi İpekçi’deki parkenin orta yuvarlağına olimpiyat simgesi ve altında “İstanbul 2000” yazan çıkartma yapıştırılmış, ayrıca final maçı sonrası şampiyon takıma kupayı Başkan Samaranch vermişti.

Olimpiyat’a Resmen Başvurduk:

2000 yılında İstanbul’da düzenlemeyi planladığımız Olimpiyatlara aday olduğumuzu belirten resmi mektubu dün İstanbul’a gelen Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Juan Antonio Samaranch’a verdik. Final Four’u izlemek için İstanbul’a gelen Samaranch’a adaylığımızı bildiren mektubu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen ile TMOK Başkanı Sinan Erdem verdiler.

Düzenlenen törenle İstanbul’un resmi adaylık mektubunu alan Samaranch, yaptığı konuşmada “İstanbul gibi iki kıtayı birleştiren bir şehrin adaylığı beni çok sevindirdi. Ayrıca Final Four organizasyonundaki başarınız da sizin için büyük avantaj. İstanbul’un diğer aday kentler arasında önemli bir şansı var. Bu büyük yarışta başarılar diliyorum” dedi.*⁴ (Hürriyet-16 Nisan 1992)

*⁴Olimpiyatların ev sahipliği için yapılan oylamada İstanbul; Berlin, Manchester, Pekin ve Sidney’in bulunduğu listede sonuncu olmuş, oylama sonucu 2000 Yaz Olimpiyatları’nın ev sahibi Sidney olmuştu.